Işıl Eğrikavuk’un 29 Eylül’de Salt Beyoğlu’nda gerçekleştirdiği “Dönüşüm Muhteşem Olacak,” adlı performansı, kurgu ve gerçeklik arasında şehirleşme ve sosyal değişimlere odaklanan absürd bir tiyatro oyununu andırıyor Hatice Utkan Taksim, sosyal değişim, kentsel dönüşüm, turizm, mimari, İstanbul, medya, kültürel politikalar… Bu kelimeler ya da sözcük öbekleri Işıl Eğrikavuk’un 29 Eylül tarihinde Salt’ta gerçekleşen “Dönüşüm Muhteşem Olacak” performans projesini anlatmaya yetmeyebilir ama Eğrikavuk’un performans sanatının cesur dilini kullanarak vermeye çalıştığı mesajla ilgili biraz fikir verebilir. Işıl Eğrikavuk işlerinde kurgu ve gerçek arasındaki çizgiyle oynamayı seven bir sanatçı. Şu ana kadar oluşturduğu her video ve performans işinde kurgusal bir öykü üzerinden ilerlemiş ve bu kurgusal öykünün üzerine karakterleri yerleştirmiş. Kurgusal metinlerin üzerine oturtulan karakterler için ne tamamen fabrika edilmiş, ne de salt belgesel özneleri denebilir. Onlar gündelik hayatımızda rahatlıkla rastlayıp sohbet edebileceğimiz ve güncel yaşantılara yakın duran kimseler. Eğrikavuk’un karakterlerinin metinlerinin içinde bu kadar öne çıkmasının nedeni ise sanatçının çoğu zaman bir rolü, önceden çalışmak istediği kişiye göre yaratıyor olması. “Dönüşüm Muhteşem Olacak” adlı yarı-kurgusal performans işi de tüm bu öğeleri içinde barındıran absürd bir tiyatro oyunu gibi tasarlanmış. Tiyatro oyununun yazarı ise Eğrikavuk. Kendisi sadece oyunun sonunda görünüyor ve izleyicilere tıpkı bir yazar gibi teşekkürlerini sunuyor. Eğrikavuk karakterlerini absürd metnine mükemmellikle oturtabilen bir sanatçı. Bu absürd öyküyü yazarken performans sanatının “özgür” dilini incelikle kullanıyor. Sosyal değişim, kentsel dönüşüm, Taksim dönüşüm projesi ve Arap Baharı gibi, şu an Türkiye’de yaşayan herkesin hayatını yakından etkileyen konuları, tasarladığı talk-show formatı içinde, Mısırlı bir yazar, yazarın Suriyeli çevirmeni (aslında oyunun içinde kendisi bir restoran sahibi ve aşçı) ve bir mimara yorumlatıyor.

Sanat yönetmenliğini Jozef Erçevik Amado’nun yaptığı “Dönüşüm Muhteşem Olacak”, bir talk show formatında ilerleyen ve sonrasında sergiyle devam eden kurgusal bir öykünün sosyal ve şehirsel gerçeklerini ortaya çıkartıyor. Eğrikavuk performansının gerçeklik yanını Taksim Meydanı’ndaki değişim süreciyle desteklerken; kurgusal ve gerçek karışımı konuklarını; işi sunuculuk olan Sevim Gözay eşliğinde ağırlıyor. Eğrikavuk projesiyle ilgili şunları söylüyor: “Performans hem kentleşme ve sosyal değişimle ilgili karikatürize edilmiş yarı komik ve yarı absürd durumu ele alıyor, hem de içinden geçtiğimiz sosyal, siyasi ve mimari değişime referansta bulunuyor.’’ Performans, talk-show’u sunan Sevim Gözay (bir sunucu rolünde), Mısırlı yazar Amira Hussein’i çağırmasıyla başlıyor. Hussein’in bu talk-show’da olmasının nedeni, kendisinin Mısır’ın Elif Şafak’ı olarak bilinmesi ve yazdığı son kitap “Tahrir’de İki Kalp’’’in Tahrir meydanında bir aşk hikayesini anlatıyor olması. Aslında, Eğrikavuk bunu tesadüfi bir şekilde seçmemiş. Sanatçı burada Tahrir Meydanı ve Taksim Meydanını karşılaştırıyor. Yazar Hussein, Tahrir Meydanını bir metafor olarak kullanıyor kitabında. Tahrir (tıpkı Taksim gibi) değişken, canlı, bir gün savaşı temsil eden, diğer gün festivallerle dolan taşan ama her an değişebilen bir karakter. Eğrikavuk metaforlardan vazgeçmiyor ve Hussein’in kitabında aşıkları ayıran duvarın, Mubarek rejimini ifade ettiğini ve protestolar sırasında meydanı kontrol etmek isteyen askeri güçlerin müdahalesini anlattığını, söylüyor. Hem Arap Baharına, hem de Tahrir ve Taksim meydanlarının değişken durumlarına gönderme yapan sanatçı, ikinci mesleği gazetecilikte her gün tecrübe ettiği yoğun gündemi yansıtıyor. Bu arada Taksim meydanında değişen tabelalar, her gün artan Arap turistlere sunulan “büyülü” Türk dünyası ve rüyasını eleştiriyor. Diğer yandan, Taksim Meydanı’nı bir metafor olarak kullanıyor ve kentin değişim süreci hakkında olduğu kadar, bu değişimde tecrübe edilen kültürel politikaların üzerinde duruyor. Eğrikavuk, bu işin içinde medyanın etkisinin çok büyük olduğunu söylüyor. “Güncel bir duruma referans veriyorum. Benim yaptığım zaten gündemde olan bilindik hikayeleri tekrar etmek yerine bunları absürdleştirerek inandırıcılığın sınırlarını zorlamak.” İnandırıcılığın sınırlarını zorlarken, izleyici, kurgu (ya da yarı kurgusal) karakter Amira Hussein’in çevirmeni Yasser Dellal ile tanışıyor. Aslında bu karakter Suriyeli bir göçmen ve asıl işi deniz ulaştırma ve işletme mühendisliği ama Türkiye’de aşçılık yapıyor. Performans sırasında, Dallel bunu söylediği anda izleyici gülmeye başlıyor, çünkü Yasser işiyle çok alakasız olan bir işle meşgul olduğunu açıklıyor. “Ben şu an Bebek’te “Orta Doğu yemekleri yapan bir lokanta işletiyorum,” diyor Dellal. Mühendislikten, bir restoran sahibine dönen Dellal, aslında etraftaki ülkelerde yaşanan değişimle birlikte gelen Arap turist sayısındaki artışa değiniyor. Diğer yandan, sunucu Sevim Gözay, Dellea’e Suriye’de ki mevcut durumu sorduğunda ise, Dellal bunları konuşmak istemediğini söylüyor. İşte bu ana kadar kurgusal talk-show’da her şey sakin ilerliyor. Bu arada konuklardan birisi köprü trafiğine takılıyor ve gelemiyor ve Eğrikavuk bir kez daha izleyiciye “değişken” Taksim meydanının ortasında, şehrin “vahşi” gerçeğini hatırlatıyor. Performansın ortalarına doğru yaklaşırken, sunucu Gözay, üçüncü konuğu Pars Pınarcıklıoğlu’nu davet ediyor. Saçlarını geriye doğru taramış, genç ve yakışıklı mimar, İstanbul’un en gözde mimarlarından birisi. Büyük bir özgüvenle talk-show’a dahil olan Pınarcıklıoğlu, aslında izleyicinin hiç yabancı olmadığı cümleler kurmakla başlıyor konuşmasına: “Yurt dışındaydım / eşim ve çocuklarımla Amerika’dan yeni döndüm / oradaki çağdaş mimari örneklerini izledim,” gibi “popüler” kültür içinde duymaya çok alışık olduğumuz cümleler kuruyor Pınarcıkloğlu. Mimar konuştukça, performansın en “absürd” bölümü ortaya çıkıyor. Pınarcıklıoğlu kendisinin açıklamak için hazır olduğu çok önemli bir proje olduğunu söylüyor ve sonunda Eğrikavuk’un performansını kurguladığı, hatta yola çıktığı ana fikir ortaya çıkıyor. Mimar, “3P Projesini” paylaşıyor. Bu proje, Eğrikavuk’un aslında izleyicilere fark ettirmek istediği “kentsel dönüşüm, sosyal değişim, turistik çekim merkezi,” gibi konuların eleştirisine dikkat çekiyor, çünkü 3P projesi Taksim’i dönüştürme projesi, Yunanistan’ın Partenon’unu, Suriye’nin Palmira’sını ve Mısır’n Piramitlerini Taksim’e getirmek ve bu şekilde turizmi desteklemek. Eğrikavuk’a göre Taksim meydanı, gerek üzerine yapılan müdahalelerin çok fazla tartışıldığı gerekse de çoğu insanın ortak belleğinin kesiştiği bir alan. “Tarihçe olarak baktığınızda politize olmuş, sonra pasifize edilmiş, sonra da eğlence ve turizmin çekim merkezi bellenip melezleştirilmiş bir alan. Hem mimari açıdan hem günlerde Ortadoğu’dan gelen turistlerin de etkisiyle sosyal açıdan bir dönüşüm içinde, diyor Eğrikavuk. Tüm bunları yazarken Eğrikavuk güncel konulara gönderme yapıyor ve “modern” hayata eleştirel bir yaklaşım sunuyor. Geleneksel medya dilini kullanıyor ve bunu sayıları giderek artan neredeyse her akşam gördüğümüz bir talk showla yansıtıyor. Eğrikavuk için herşey bir hazırlık yazıyla başlıyor. “Önce bir metin üretip onun üzerinden ilerliyorum, bu tüm işlerimde böyle. Bu performans için de projenin sanat yönetmeni olan Jozef Amado ile oturup stüdyoya kapandık önce. Çatıyı kurduktan sonra ise biraz çorap söküğü gibi gerisi geldi. Ama şunu da söylemeliyim, benim için seçtiğim oyuncuların önemi büyük,” diyor Eğrikavuk. Talk showun olmazsa olmazı “müzikli performans,” ise Eğrikavuk’un izleyicilerine yaptığı bir sürpriz. Rap şarkıcısı Fuat performansın sonunda sahneye çıkıyor ve Eğrikavuk, Amado ve kendisinin de sözlerini yazdığı bir şarkıyı söylemeye başlıyor. Bu noktada Eğrikavuk “sınırları” zorlayan performans sanatının gerçekten sınırları nasıl zorladığını kanıtlıyor. Performa 2011’in küratörü Mark Beasly’nin Art Papers sanat dergisinde verdiği bir röportajda “Performans sanatı (şu ana kadar belirlenmiş) formları yıkıp, yeni formlar üretir,” açıklaması Eğrikavuk’un performansında anlam kazanıyor, çünkü Eğrikavuk bir rap şarkıcısı olan Fuat’a, o talk-showda konuşulan herşeyi tekrar yorumlatıyor. Fuat için “Kendisini çok iyi ifade edebilen bir kişi,” diyen Eğrikavuk bu performans projesini, sadece bir sanat projesi olmaktan çıkartıp bir “eğlence,” öğesine dönüştürebiliyor ama diğer yandan şarkının sözlerinin Taksim’le ilgili gerçekleri söylüyor seyirciye. Fuat “Taksim’e gereken yeni bir vizyon / Dalga dalga yayılır Dubaizasyon / Turizm odaklı fermantasyon / Ve bunu sana anlatıyor televizyon / Istanbul Ne olacak / Karar Bizim / Taksim ne olacak / karar bizim,” derken herkes Fuat’la birlikte kentsel dönüşümle ilgili bu şarkının nakaratını söylemeye başlıyor. Eğrikavuk’un bu projeyle ilgili sergisi 16 Ekim’de Spot sergi alanında sergileniyor. Taksim meydanına yerleştirilen Piramitler, Amira Hussein’in kitap kapağı, performansın tümünü video olarak görülebilir. Işıl Eğrikavuk’un projesi, SPOT Üretim Fonu tarafından üretilmiştir, Zeynep Öz küratörlüğünde düzenlenmiştir. SPOT Üretim Fonu’nun tüm kaynağı SPOT Projects’in güncel sanat seminerlerinden elde edilmektedir. Art Unlimited

Leave a comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *